İşte Muammer Karabulut'un söz konusu yazısı:
Yıllar önce, çağın en önemli ve en stratejik mesleğinin değişim mühendisliği olduğunu, ABD de bu konuda bir üniversitede eğitim veren bir profesörden öğrendikten sonra, özellikle küresel güçleri daha yakından tanıma fırsatını da yakalamıştım.
Gelelim küresel güçlerin neden değişim mühendislerine ihtiyacı olduğuna. Küresel güçler, yani dünyadaki finans dünyasından, uluslararası markalara ve madenlerin sahibi olanların önündeki en büyük engel, alışkanlıklarını devam ettirenler ile her alanda değişime karşı duran insanlar, genellikle ulus devletleri ve devletin yönetim mekanizmalarında görev yapanlardır. İşte burada değişim mühendisleri devreye girerek, yeni bir ürünü, fikri veya yeni olan ne ise onu topluma şırınga etmek için proje üretiyorlar. Bu işi yaparken de devletlerin içine sızdırdıkları yapılanmaları, dini kurumları, bası-yayın organları, üniversiteler ve uluslararası kuruluşlar da olmak üzere bir çok argüman kullanıyorlar.
Yaşadığım bir konu üzerinden örnek vermem gerekirse. Hatırlayacağınız gibi Türkiye’de 12 Haziran 2007 tarihi milat alınarak, bütün haberlerde ve her anlatımda, “Ümraniye'de bir gecekonduda 27 adet el bombasının bulunması” anonsu yapılarak adı Ergenekon olan bir operasyon başlatıldı. Hemen ardından aslı dahi olmayan(!!!), LOBİ ve Ergenekon yeniden yapılanma adlı iki adet belge ile de iddianame hazırladılar. Her iki belgenin kapak sayfasında ATATÜRK’ün resmi bulunuyordu. Ergenekon belgesinin sonu ise, “En içten Saygı ve Şükranlarımızla” yazısının altında bir isim ile bitiyordu. Ama ismin üzeri karalanmıştı. Ve iddianame dosyalarında yer alan farklı üç adet bu fotokopi belgesinde, üç adette farklı isim karalaması vardı. Evet bu fotokopi belgeleri ile aralarında genelkurmay başkanlığı yapmış bir kişi, kuvvet komutanları, genelkurmay istihbarat başkanı, parti başkanı, rektörler, profesörler ve gazetecilerin de bulunduğu toplam 275 sanık oluşturuldu. Adına asrın en büyük davası dedikleri Ergenekon iddianamesinde suçlanan kişilerin çoğu daha önce hiç görmedikleri bu fotokopi belgeleri ile yargılandılar.
Sonuçta Ergenekon davasının uydurma bir dava olduğu ve merkezi ABD’de bulunan bir cemaatin Türkiye’de yetiştirdiği elemanlar aracılığı ile yapıldığı ortaya çıktı ve bütün yargılananlar beraat etti. Fakat, o belgeleri kimin yazdığı ve neden üç adet farklı karalama yapıldığı bilgisine ulaşılamadı. Ama bu belgelerin bir silah olarak kullanarak psikolojik savaş taktikleri ile bir operasyon yapıldığı ve hedefin Mustafa Kemal ATATÜRK, Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü ve onun en güçlü örgütü olan TSK olduğu anlaşıldı.
Günümüzdeki bütün haber girişlerinde, “Çin'in Wuhan kentinde ortaya çıkan yeni tip corona virüs” diye başlayan açıklamalar, 1,2,3,4 diye devam eden dalgaların her seferinde, “Ümraniye'de bir gecekonduda 27 adet el bombası” anonsunu hatırlatıyor. Türkiye’deki bütün silahları kontrol gücü bulunan generaller, söz konusu edilen 27 el bombası ile tutuklanmıştı. Örgütün tek silahı 27 adet el bombası idi. O günlerde, bütün basın- yayın organları Ergenekon konusunda var edilen bütün yalanları sorgusuz kabul ederek yayınlıyordu. Bugün de çoğu koronavirüs konusunda da uzman kesilmiş araştırmacı-gazeteciler, nerdeyse Roma’yı da olmayan ama var edilen Ergenekoncuların yaktığına inandırıyorlardı. Ergenekon uydurması ile yazılan kitaplar onlarca baskı yapıyordu. Türkiye’de A-Z ye bütün kesimler olağanüstü korku içindeydi. Akrabalarım, arkadaşlarım, komşular ve beni tanıyan herkes bugünkü gibi, sanki koronavirüsü taşıyorum muamelesi içindeydi. Babamın cenazesine bile iznim çıkmamış, bir tane arkadaşım babamın cenazesine katılmamıştı.
O gün için ulusal olarak yaşadığım Ergenekon vebasını, bugün küresel boyutta sanki koronavirüs ile yaşıyorum. Taktikleri var edilişi ve izledikleri yollar nerdeyse birbiri ile aynı. Sonradan var edilen, üzerinde oynanmış belgeler ile oluşturdukları Ergenekon’un yerine, bu seferde bir yerlerde imal edilmiş yeni koronavirüs vardı. Nasıl Türkiye’de Ergenekon’dan yargılanan yüzlerce seçkin ve kudretli insanlar, kendilerini yıllarca cezaevinde yatmasına, hasta olmasına, işlerinden atılmasına neden olan, o sahte belgeleri var edenleri bulamadıysa, bugün de o koronavirüsü var edenleri bulamayacaktır.
Eğer küresel güçler Türkiye’de olduğu gibi olağanüstü bir direnç ile karşılaşmaz, oyunlarını bozacak bir bilinç ortaya çıkmazsa, ABD başta olmak üzere ulus devletleri küresel oyuncuları hedef yapmazsa, ne yazık ki istedikleri değişim kaçınılmaz olacaktır.
Bu arada canlarını ortaya koyarak, büyük bir özveri ile görev yapan tüm sağlık emekçilerine sonsuz saygılarımı sunuyorum. Ve (E) Koramiral Ekmel Totrakhan’ın önerdiği gibi her il’e değil, her ülkenin başkentlerine, “COVİD-19 Savaşçıların Anısına” anıt dikilmesini istiyorum.